Şiilerin bir kesimi "Tanrı görüş değiştirebilir" inancı içerisindedirler. Keysaniyye bu inancı savunur. Kanıt olarak da Ra'd Suresi'nin 39.ayetini gösterirler:
Tanrı dilediğini siler, dilediğini yerine koyar(bırakır ya da yeniden yazar).
Tanrı'nın görüş değiştirebileceğine inananlara (beda) "El Bedâiyye" denir. (bkz. Muhammed Ali Tehanevi, Keşşafu Istılahati'l - Funun, 1/157)
Şimdi gelin İslam Tanrısı Allah, Bakara Suresi'nde nasıl bir görüş değişikliğine gitmiş, onu inceleyelim. Bakara Suresi 187. ayet:
Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar sizin için birer elbise(örtü olarak da Türkçe'ye çevrildiği görülür), siz onlar için birer elbisesiniz. Tanrı bildi-anladı ki, siz kendinize egemen olamıyorsunuz. O nedenle sizin tövbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Şimdi girişin (yanaşın veya yaklaşın şeklinde çevirileri de vardır) kadınlarınıza artık..."
Olay şu şekilde cereyan etmektedir. O dönemde, bir kişi oruç tutar da, iftar zamanı orucunu bozmadan uyursa, o kimse ne o gece ne de ertesi gün akşama değin orucunu bozabilirdi. Ne yeme ne içme ne de cinsel ilişki. Adamın birinin başına bu durum gelmiştir, yani iftar etmeden uyumuştur. Şimdi, ertesi günün akşamına değin her şey yasak. Adam dayanamaz, gece uyanınca karısıyla yatıp cinsel ilişkide bulunur.Ertesi gün üzgün, durumu gidip Muhammed'e anlatır. Rastlantı bu ya, aynı şey Ömer'in (Halife) başına da gelir. O da dayanamayıp üzgün biçimde açıklar durumu Muhammed'e. Başkalarından da bu tarz durumları işittiğini iddia eden Muhammed de yukarıdaki ayeti yazar (İnananlar için tabii ki Tanrı, insanoğlunun bu zaafını sonradan fark etmiş ve önceden koymuş olduğu yasağı kaldırmıştır). (referans: Ebu davud, Kitabu's-Savm/1, hadis no. 2313; Buhari, e-s-sahih/15; Tecrid, 910 no.lu hadis ....... daha çok referans eklemiş sayın Turan Dursun fakat hepsini yazmıyorum, mevzu bahis hadis, Buhari başta olmak üzere İslam dünyasında sağlamlığı garanti edilen tüm yazarlar tarafından onaylanmıştır)
Gene aynı surenin (Bakara) 235. ayetine de bir göz atalım:
Evlenmeye ilişkin istediğinizi kadınlara çıtlatmanızda ya da içinizden geçirdiğinizi saklamanızda size bir günah yoktur. (Çünkü) Tanrı bildi-anladı ki yoğunlaşacaksınız onlara...İnsanların kadınlara olan düşkünlüğünü sonradan fark eden Tanrı, bunda biraz geç kalsaydı ve Muhammed ölene kadar bunu fark edememiş olsaydı, demek ki ne orucunu bozmadan uyuyakalan insanlar eşleriyle cinsel ilişkiye girebileceklerdi ne de evlenmek için kafaya konulan kadına olan ilgiyi ve evlenme isteğini kadına çıtlatabileceklerdi(!).
Zaman zaman kendi kitabını tabiri caizse "yazma bozma tahtasına" çeviren Tanrı'dan aynı tarz başka bir örnekle devam edelim. (Muhammed'in kişisel istek ve politik gerekliliklerle değiştirdiği ve sorumluluğu Tanrı'nın görüş değiştirmesine bağladığı örnekler Kuran'da nicedir, özellikle mümaşat yoluna gittiği ve gücü eline geçirdiği zaman büründüğü agresif tutum çok önemlidir, çünkü önceden her türlü dini kabul eden İslam Tanrısı Allah daha sonrasında benim katımda tek geçerli din İslam'dır görüşüne dönecektir, hatta inanmayanları kast ederek "onları nerede görürseniz öldürün" küstahlığına bile girecektir. Bunun üzerine gene bu blogda bir paylaşımda bulunacağım )
Enfal Suresi 65. ayet:
"Ey peygamber, inanırları, öldürüşmeye (savaşa) kışkırt." dendikten sonra şöyle deniyor: "Sizin sabırlı 20 kişiniz, onlardan 200 kişiyi yener. Sizin 100 kişiniz, kafirlerden 1000 kişiyi yener. Çünkü onlar anlamayan (geri zekalı) bir topluluktur."
Yukarıda, inanırların kendilerinden sayıca "10 kat" daha çok olan inanmazları yenebileceğini iddia eden Tanrı (iddianın komikliğinden bahsetmiyorum bile). Aynı surenin 66.ayetine göz atalım:
Şimdi, Tanrı sizden (yükü) hafifletti. Bildi-anladı ki (Alime'llahu), sizde bir güçsüzlük vardır. Sizin sabırlı 100 kişiniz, onlardan (yalnızca) 200 kişiyi yenebilir. Sizin 1000 kişiniz, Tanrı'nın izniyle, onların 2000 kişisini yener. Tanrı sabredenle birliktedir.
(Matematiği zayıf olanlar için içler dışlar çarpımıyla 1000'e 2000 sonucunu da belirtiyor, 1000'i 2 ile çarpamayan inanırların 4500'e 9000 sonucuna nasıl ulaşabilecekleri de merak konusu aslında)
Turan Dursun'un 2000'e Doğru dergisinin yıl 3 47. sayısında 19 Kasım 1989 tarihli yazısı ve 48. sayısında 26 Kasım 1989 tarihli yazısının harmanlanmış, sadeleştirilmiş ve bazı kısımların eklenişiyle sunulmuş halidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder